Beş Günde Mucize Beklemek: Antalyaspor’a Haksızlık, Vicdana Saldırı
Bu şehirle nefes alan, bu şehrin kalbiyle atan, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, hayallerimizi taşıyan bir arma.

Taner Şahin
-Antalyaspor...
Bu şehirle nefes alan, bu şehrin kalbiyle atan, sevinçlerimizi, hüzünlerimizi, hayallerimizi taşıyan bir arma.
Ve ne yazık ki son yıllarda bu armanın etrafında dönen tartışmalar, kriz başlıkları ve kaos söylemleri, kulübün gerçek sorunlarını konuşmaktan çok, günü kurtaran sansasyonlara yönelmiş durumda.
Şimdi bir düşünelim…
Yeni bir yönetim iş başına geldi.
Daha beş gün oldu.
Evet, sadece beş gün.
Henüz kahveler soğumadı, koltuk tozları bile silinmeden, daha “Nereden başlayalım?” sorusunun cevabı bile tam netleşmeden, sosyal medya ve bazı mecralarda oklar bir kez daha kulübün yeni yönetimine çevrildi.
Sanki yılların kangren olmuş sorunları, bu sihirli beş günde mucizevi biçimde çözülebilirmiş gibi…
Burada durmak gerekiyor. Hem de ciddi şekilde.
Vicdan Nerede, Mantık Nerede?
Antalyaspor’un son dönemlerine dönüp bakalım.
Borçlar, altyapı sorunları, sportif başarısızlıklar, plansızlık, kurumsallaşma eksikliği…
Liste uzun.
Ve bu tablo bir gün, bir ay ya da bir sezonun değil yılların birikimi.
Kimse bugün ortaya çıkan sıkıntıların bir tek döneme ya da bir isme indirgenmesini beklemesin.
Ama eğer bir hesap sorulacaksa, adil davranmak zorundayız.
Önceki yönetimler, özellikle de son iki yıl Sinan Boztepe döneminde, ne yazık ki bu sorunları çözemedi.
Kimi zaman isteksizlik kimi zaman yetersizlik, kimi zaman vizyon eksikliği…
Sebep ne olursa olsun, tablo ortada.
Şimdi bu enkazın altına daha ayakkabısını bile tam giymemiş bir yönetime yeni hedef tahtası çizmek ne kadar doğru?
Gazeteci olarak görevimiz eleştirmek evet.
Ama bu eleştiriyi zamanında, dozunda ve adil yapmak zorundayız.
Yoksa ne kulübe faydamız olur ne şehre ne de bu işe yıllarını vermiş emekçilere.
Mucizeyi Beklemek Kolay, Emek Vermek Zor
Her krizi yazmak reyting getirir, her kaosu manşet yapmak okunma sağlar.
Ama bir gerçek var ki:
Antalyaspor bu şehrin sadece futbol takımı değil, ortak değeri.
Onu tüketerek, yıpratarak, karalayarak bir yere varamayız.
Aksine, yapıcı yaklaşım, süreci takip etmek ve sorunların çözümüne katkı sunmak, biz gazetecilerin gerçek misyonudur.
Eleştireceğiz elbette.
Ama sabırlı olacağız.
Beş günde mucize beklemek, beş yıl boşa geçmiş gibi davranmak, insafsızlıktır.
Bu kulüpte bir arıza varsa, ki var, bu arızanın sigortası yeni takılmadı.
Yanlış bağlantılar, gevşek kablolar çok önceden bırakıldı.
Şimdi o tesisata yüklenmek daha ilk günden “Yanıyor bu sistem!” diye bağırmak, hakkaniyetli değildir.
Biraz Sükûnet, Biraz Sağduyu
Antalyaspor’un bugün ihtiyacı olan şey “vurun abalıya” yaklaşımı değil, fırsat, zaman ve destek.
Yeni yönetimin başarılı olup olmayacağını önceden kestiremeyiz.
Ama onlara bu şansı tanımadan topa tutulmaları hem motivasyonu kırar hem de çözüm üretme şanslarını sıfırlar.
Bu yazı bir savunma değil, bir çağrıdır.
Sağduyuya, vicdana ve sorumluluğa çağrıdır.
Biz gazeteciler olarak takipte olalım, eleştirilerimizi zamanı geldiğinde yapalım.
Ama önce izleyelim, anlayalım, gözlemleyelim.
Çünkü bu şehir bir takımı yalnızca başarıda değil, sabırla beklediğinde büyütebilir.
Antalyaspor bizim.
Düşersek beraber düşeriz, kalkacaksak da el vererek kalkarız.