Bağlıkaya’nın Son Hukuksuzluğu
Bağlıkaya’nın yıllardır TÜRSAB’ı şahsi iktidar aparatına çevirdiğini, kamu kaynağını siyasal ilişki ve imaj üretme aracı olarak kullandığını, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde TÜRSAB’ı açık şekilde siyasetin içine soktuğunu defalarca yazd

Bağlıkaya’nın yıllardır TÜRSAB’ı şahsi iktidar aparatına çevirdiğini, kamu kaynağını siyasal ilişki ve imaj üretme aracı olarak kullandığını, 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde TÜRSAB’ı açık şekilde siyasetin içine soktuğunu defalarca yazdım. O dönemde TÜRSAB’ın temsili kimliği, seyahat acentalarının ortak menfaatleri yerine Bağlıkaya’nın kendi iktidar ve ilişki ağlarının ihtiyaçlarına göre şekillendi. Bir kamu kurumunun, üstelik üyelerinden aldığı aidatla ayakta duran bir mesleki kuruluşunun, ülkenin en kritik siyasi tercihlerinden birinde taraf görüntüsü vermesi taraflı tarafsız herkesi rahatsız etti.
Sonrasında da yönünü nereye çevireceğini bilmeyen bir savrulma dönemi geldi. Bir gün bakanlığın kapısında, bir gün MHP’ye yakın fotoğraflar, ertesi gün iktidara yakın başka bir siyasi odakla görüntü verme telaşı. TÜRSAB kasasından milyonların PR ve imaj çalışmalarına yağ gibi aktığını da hep beraber izledik. Hangi gün kimin kapısına gideceğini, siyasi dengelerin rüzgârına göre belirleyen bu “konumlanma siyaseti” artık kimse için sürpriz değil. Siyasi konjonktür gereği CHP veya İyi Parti’yle görüntü vermemeye özen göstermeler… 2022’deki Genel Kurul’un onur konuklarından şimdi cüzzamlıdan kaçar gibi kaçıyor. Ve biz bu ilkesizliği ve savrulmayı kahvemizi yudumlayıp tiyatro izler gibi izliyoruz.
Bir süre yazmamamın sebebi ilgi odağının muhalif başkan adaylarından sapmasını istemememdi. Onlar konuşsun, onlar yazsın istedim. Gündem onların etrafında kalsın ki sektör gerçek alternatifleri sahicilikleriyle tanısın. Fakat TÜRSAB’ın resmi internet sitesinde yayımlanan son duyuru, sessiz kalmanın artık bu hukuksuzluğa ortak olmak anlamına geldiğini gösterdi.
Cidde’de resmi temaslar sırasında önüme düşen duyuruyu okuduğumda açık söyleyeyim; ben bile Bağlıkaya’nın bu kadar açık bir hukuksuzluğa cesaret edeceğini beklemiyordum. Yazıda geçen şu ifade her şeyi anlatıyor: “Bölge Temsil Kurulu Başkanlıkları tarafından Birliğimize iletilen sayı baz alınarak, katılacağı bildirilen üyeler için kontenjan alınan tesislere yerleştirme yapılacaktır.”
Bu cümlenin sade Türkçesi şudur: TÜRSAB otellerde konaklama kontenjanı almış, bunu tüm üyeye açık bir şekilde ilan etmemiş, yalnızca BTK başkanlarına kapalı biçimde duyurmuş (muhalif olanlara değil). BTK’lar da kendi tercihlerine göre liste yapmış. Yani kim sandığa kolay gelsin isteniyorsa, kimin gelmesi tercih ediliyorsa, kontenjan ona ayrılmış. Yani Bağlıkaya’ya kesin oy vereceklerini düşündükleri kişileri yazmışlar listelere. Geri kalan üyelere ise “gelirsen paranı kendin harca, 8.000 TL’sini sonra belki veririz” denmiş.
Burada artık soru falan yok. Bu bir eşitsizliktir. Bu bir irade yönlendirme girişimidir. Bu, seçimin meşruiyetini sakatlayan organize bir uygulamadır.
Üstelik 1 Aralık 2019 tarihli 22. Genel Kurul kararı duruyor: İstanbul dışından gelen tüm üyelerin ulaşım ve konaklama giderlerinin TÜRSAB tarafından karşılanacağı hüküm altına alınmıştı. Yönetim kurulunun görevi bu kararı aynen uygulamaktır; daraltarak, gizleyerek, kontenjan oyunuyla, “sen gel – sen gelme” diyerek değil.
Seçim sürecinde aynı durumda olan üyeye farklı imkân tanımak Anayasa’nın eşitlik ilkesinin ihlalidir. Sandığa erişimi mali bariyerle zorlaştırmak seçme hakkına müdahaledir. Oy verme davranışını kolaylık ve menfaatle yönlendirmek seçim hukukunda sakatlık sebebidir. Ve kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşunda yetkiyi belirli bir gruba avantaj sağlamak amacıyla kullanmak TCK kapsamında görevi kötüye kullanmadır.
Bugün mesele sadece etik değildir. Bu mesele artık hukuki sorumluluk boyutuna taşınmıştır. Bağlıkaya’nın yaptığı şey, bir seçim organizasyonundan çok, iradeyi yönlendirmeye dayalı bir mühendislik girişimidir. Üstelik bunu kamunun kaynaklarını vahşice kullanarak yapıyor.
Eğer Türkiye’de hukuk varsa buna ‘dur’ denilecektir. Bakanlık acilen müdahale etmelidir. Buna yetkisi de vardır. Genel Kurul kararı tüm üyeler için eşit şekilde uygulanmadan seçim yapılmamalıdır. Eğer bu yapılmazsa TÜRSAB mahkeme koridorlarına düşecek ve hukuk son sözü söyleyecektir. O son sözün Bağlıkaya için hiç de sevimli olmayacağı açıktır.






